Yeryüzünde bunca maden varken, niçin sadece altının tarih boyunca hep en soylu ve değerli maden muamelesi gördüğünü merak ettiniz mi hiç? Genelde bir şey dünyada ne kadar az bulunuyorsa veya elde edilmesi ne kadar zorsa o kadar değerlidir diye düşünülür, ancak altın ne yeryüzünde en az bulunan, ne de çıkartılması en zor olan madendir.
Güneşinkiyle özdeşleştirilen parlak sarı rengi, yaşamın ve gücün sembolü olan göz alıcı ışıltısı da değildir onu emsalsiz kılan. Madenler arasında değerli olma sıralaması yapıldığında altın ancak on altıncı sıraya yerleşebilir. Tarihte ilk değiş tokuş birimi de altın değildir. Ortaçağda gümüş birçok yerde altından daha fazla biliniyordu ve daha değerliydi. Uzakdoğu ülkeleri 1936 yılına kadar gümüş para sistemine bağlı kaldılar.
Günümüzde son derece ucuz olan ve geniş kapsamda kullanılan alüminyum bile on dokuzuncu yüzyılda altından daha kıymetliydi. Saraylardaz iyafetlerde en değerli misafirler için alüminyum tabak ve tepsiler kullanılıyordu. O zamanlar alüminyumun altından iki kat daha fazla değerli olmasının nedeni elde edilişindeki zorluktu.
Alüminyum dünyada en çok bulunan madenlerden biri olmasına rağmen tabiatta oksitlenmiş halde bulunduğundan 1825 yılına kadar böyle bir maden olduğunun farkına bile varılmadı. 1886 yılma kadar alüminyum sadece saray mensuplarının sahip olabildikleri, mücevher yapımında kullanılan çok değerli bir maden olarak kaldı. 1886 yılında alüminyumun elde edilişinde ucuz metotlar keşfedilmeye başlanınca her yerde bulunabilir hale geldi, dolayısıyla ucuzladı ve artık adi bir element muamelesi görmeye başladı.
Altının geleneksel değerinin oluşmasında, az bulunmasından veya zor elde edilmesinden ziyade tabiatta katıksız, saf halde bulunması, dövülerek biçimlendirilebilmesi, havadan ve sudan etkilenmemesi, yani paslanmaması, kararmaması ve donuklaşmaması etkilidir. Bu sayede altın tarih boyunca çok güvenilir bir değer ölçüsü olarak kabul edilmiştir.
Tüm bunların dışında altını altın yapan diğer önemli özellikler olarak, sadece klorik ve nitrik asit karışımında (halk arasında altın suyu olarak bilinen) erimesi ve bunun dışında hiçbir asitten etkilenmemesi, kendi hacmindeki sudan 19 kere daha ağır olmasına rağmen çok yumuşak olduğundan kolayca işlenebilir ve inceltilebilir olması gösterilebilir.
Altın inceltildiğinde elde edilen levhalar o kadar ince olabilir ki, bin tanesi üst üste geldiğinde ancak bir milimetrelik bir kalınlık oluşur. Kibrit kutusu büyüklüğündeki saf altın tenis kortu büyüklüğündeki bir sahayı kaplayacak kadar inceltilerek yassılaştırılabilir. Bir gram altından üçk ilometre uzunluğunda tel çekilebilir. Ne var ki çok yumuşak olması her zaman avantaj değildir. Birçok uygulamada sağlamlık ve sertlik kazanması için başta bakır ve gümüş olmak üzere başka madenlerle karıştırılarak kullanılmak zorundadır.
Günümüzde paralar artık altından basılmıyor. Uzun zaman önceleri kâğıt paraları dengelemek için o miktardaki altın Merkez Bankası kasalarında tutuluyordu. Artık hiç bir ülke parasal amaçla altın kullanmadığı için paranın altının yasal güvencesine ihtiyacı kalmamıştır. Altının uluslararası para sisteminde bir rolü kalmayınca Merkez Bankaları ’nda da ulusal paralara karşılık belli ağırlıkta altın bulundurma zorunluluğu da kalmamıştır.
Tüm bunlara rağmen günümüzde altına olan talep artarak devam ediyor. Bu talebin ve altının hâlâ uluslararası önemini korumasının başlıca sebepleri, mükemmel ısı ve elektrik iletkenliği özellikleriyle teknolojide kullanılması ve insanların bilezik, yüzük, küpe benzeri süs eşyalarında, hatta diş kaplamalarında hâlâ altını servetlerinin bir parçası olarak, her an ellerinin altında olan ve değer kaybetmeyen bir yatırım aracı olarak görmeleridir.
Güneşinkiyle özdeşleştirilen parlak sarı rengi, yaşamın ve gücün sembolü olan göz alıcı ışıltısı da değildir onu emsalsiz kılan. Madenler arasında değerli olma sıralaması yapıldığında altın ancak on altıncı sıraya yerleşebilir. Tarihte ilk değiş tokuş birimi de altın değildir. Ortaçağda gümüş birçok yerde altından daha fazla biliniyordu ve daha değerliydi. Uzakdoğu ülkeleri 1936 yılına kadar gümüş para sistemine bağlı kaldılar.
Günümüzde son derece ucuz olan ve geniş kapsamda kullanılan alüminyum bile on dokuzuncu yüzyılda altından daha kıymetliydi. Saraylardaz iyafetlerde en değerli misafirler için alüminyum tabak ve tepsiler kullanılıyordu. O zamanlar alüminyumun altından iki kat daha fazla değerli olmasının nedeni elde edilişindeki zorluktu.
Alüminyum dünyada en çok bulunan madenlerden biri olmasına rağmen tabiatta oksitlenmiş halde bulunduğundan 1825 yılına kadar böyle bir maden olduğunun farkına bile varılmadı. 1886 yılma kadar alüminyum sadece saray mensuplarının sahip olabildikleri, mücevher yapımında kullanılan çok değerli bir maden olarak kaldı. 1886 yılında alüminyumun elde edilişinde ucuz metotlar keşfedilmeye başlanınca her yerde bulunabilir hale geldi, dolayısıyla ucuzladı ve artık adi bir element muamelesi görmeye başladı.
Altının geleneksel değerinin oluşmasında, az bulunmasından veya zor elde edilmesinden ziyade tabiatta katıksız, saf halde bulunması, dövülerek biçimlendirilebilmesi, havadan ve sudan etkilenmemesi, yani paslanmaması, kararmaması ve donuklaşmaması etkilidir. Bu sayede altın tarih boyunca çok güvenilir bir değer ölçüsü olarak kabul edilmiştir.
Tüm bunların dışında altını altın yapan diğer önemli özellikler olarak, sadece klorik ve nitrik asit karışımında (halk arasında altın suyu olarak bilinen) erimesi ve bunun dışında hiçbir asitten etkilenmemesi, kendi hacmindeki sudan 19 kere daha ağır olmasına rağmen çok yumuşak olduğundan kolayca işlenebilir ve inceltilebilir olması gösterilebilir.
Altın inceltildiğinde elde edilen levhalar o kadar ince olabilir ki, bin tanesi üst üste geldiğinde ancak bir milimetrelik bir kalınlık oluşur. Kibrit kutusu büyüklüğündeki saf altın tenis kortu büyüklüğündeki bir sahayı kaplayacak kadar inceltilerek yassılaştırılabilir. Bir gram altından üçk ilometre uzunluğunda tel çekilebilir. Ne var ki çok yumuşak olması her zaman avantaj değildir. Birçok uygulamada sağlamlık ve sertlik kazanması için başta bakır ve gümüş olmak üzere başka madenlerle karıştırılarak kullanılmak zorundadır.
Günümüzde paralar artık altından basılmıyor. Uzun zaman önceleri kâğıt paraları dengelemek için o miktardaki altın Merkez Bankası kasalarında tutuluyordu. Artık hiç bir ülke parasal amaçla altın kullanmadığı için paranın altının yasal güvencesine ihtiyacı kalmamıştır. Altının uluslararası para sisteminde bir rolü kalmayınca Merkez Bankaları ’nda da ulusal paralara karşılık belli ağırlıkta altın bulundurma zorunluluğu da kalmamıştır.
Tüm bunlara rağmen günümüzde altına olan talep artarak devam ediyor. Bu talebin ve altının hâlâ uluslararası önemini korumasının başlıca sebepleri, mükemmel ısı ve elektrik iletkenliği özellikleriyle teknolojide kullanılması ve insanların bilezik, yüzük, küpe benzeri süs eşyalarında, hatta diş kaplamalarında hâlâ altını servetlerinin bir parçası olarak, her an ellerinin altında olan ve değer kaybetmeyen bir yatırım aracı olarak görmeleridir.