Vücudumuz daimi bir oksidatif stres altındadır. Oksijen vücutta, çiftlenmiş elektronu olmayan iki ayrı atoma ayrılır. Elektronlar çiftler halinde bulunmak isterler, bu nedenle serbest radikal de denen bu atomlar, elektronlarını çiftleyebilecekleri atom bulmak için vücudun altını üstüne getirirler. Bu da hücrelere, proteinlere ve DNA’ya zarar verir.
Serbest radikaller kanser, damar tıkanıklığı, Alzheimer hastalığı, Parkinson hastalığı ve diğer pek çok hastalık ile bağlantılıdır. Serbest radikallerin ayrıca, kademeli serbest radikal hasarı birikimi olarak tanımlanan yaşlanmayla da bağlantısı vardır.
Serbest radikalleri meydana getiren maddeler yediğimiz yiyeceklerde, aldığımız ilaçlarda soluduğumuz havada ve içtiğimiz sularda bulunabilir. Bunlar arasında kızarmış gıdalar, alkol, sigara, böcek ilaçları ve havayı kirleten maddeler de bulunur.
Serbest radikaller metabolizma gibi kimyasal süreçlerin doğal yan ürünleridir. Güney Florida Üniversitesi’nde beslenme yardımcı doçenti ve aynı zamanda diyetisyen olan Dr. Lauri Wright; “Ben serbest radikalleri, hücredeki çeşitli kimyasal tepkimeler sonucu açığa çıkan atıklar olarak düşünürüm. Üretildiklerinde, vücuttaki hücrelere zarar verirler” diye açıklıyor.
Yine de serbest radikaller yaşam için gereklidir. Bedenin havayı ve gıdayı kimyasal enerjiye dönüştürme kabiliyeti, serbest radikallerin zincirleme tepkimelerine bağlıdır. Serbest radikaller ayrıca bağışıklık sisteminin önemli parçasıdırlar, damarlar boyunca dolaşır ve yabancı istilacılara saldırırlar.
Serbest Radikallerin Tehlikesi
Serbest radikaller bir kez oluştuğunda, zincirleme bir reaksiyon başlayabilir. İlk serbest radikal, bir molekülden elektron kapar, böylece molekülün yapısını bozarak onu da bir serbest radikale dönüştürür. Bu molekül de başka bir molekülden elektron kaparak, onun yapısını bozar ve o molekülü serbest radikale dönüştürür. Bu domino etkisi en sonunda tüm hücrenin yapısını bozarak, hücreye zarar verebilir.
Serbest radikallerin neden olduğu zincirleme tepkime, hücre zarlarının bozulmasına yol açabilir, bu da hücreye hangi maddenin girebileceği ve hücreden hangi maddenin çıkabileceğini kontrol eden mekanizmayı etkileyebilir. Zincirleme tepkime yağların yapısının değişmesine neden olabilir, bu yağlar da damarlarda birikerek damar tıkanıklığına yol açabilir. Hasar görmüş moleküller mutasyona ve tümör büyümesine sebep olabilir. Veya kademeli hasar, DNA kodlarını değiştirebilir.
Oksidatif stres, çok fazla serbest radikal ve çok fazla hücresel hasar bulunduğunda meydana gelir. Oksidatif stres, protein hasarı, yağ hasarı ve nükleik asit hasarlarıyla bağlantılıdır. Geçmiş birkaç on yıllık dönem boyunca yapılan çalışmalar, oksidatif stresin pek çok rahatsızlığın gelişiminde rol oynadığını göstermektedir. Bu rahatsızlıklar arasında sarı nokta hastalığı, kalp ve damar hastalıkları, belirli tür kanserler, amfizem, alkolizm, Alzheimer hastalığı, Parkinson hastalığı, ülser ve eklem kireçlenmesi ve deri veremi gibi bütün ateşli hastalıklar yer almaktadır.
Serbest radikallerin yaşlanmayla da bağlantısı bulunmaktadır. Dr. Wright; “Serbest radikal sonucu yaşlanma teorisi, zamanla artan serbest radikal hasarından dolayı yaşlandığımızı ifade ediyor” diye açıklıyor. Serbest radikaller DNA’ların üretici kodlarına hasar verebilir, böylece yeni oluşan hücrelerimiz yanlış biçimlerde büyüyerek, yaşlanmamıza neden olabilir.
Oksidatif Stresin Belirtileri
2010 yılında yayımlanmış bir makaleye göre, oksidatif stresin tanımlanmış herhangi bir belirtisi yoktur. Doğal tedavi hekimi Donielle Wilson’a göre ise, oksidatif stresin belirtileri arasında yorgunluk, baş ağrıları, gürültü hassasiyeti, hafıza sorunları, zihin bulanıklığı, kas ve eklem ağrıları, kırışıklıklar, saçların beyazlaması, görme bozuklukları ve bağışıklık sisteminde zayıflama bulunmaktadır.
Serbest radikal testleri
Rice Üniversitesi’ne göre; vücuttaki serbest radikallerin miktarını doğrudan ölçebilmek mümkün değil. 2000 yılında American Journal of Clinical Nutrition dergisinde yayımlanan bir makalede ise, oksidatif stresi ölçmek için, genellikle yağ peroksidasyonunun yan ürünlerinin analizini içeren dolaylı yöntemler olduğu belirtiliyor. Makalede; “kesinliğe, geçerliliğe veya her ikisine birden sahip olmadığı için, bu testlerin dikkatle kullanılması gerektiği” vurgulanıyor.
Methods of Molecular Biology’de yayımlanan son makalede ise; kesinlik ve geçerliliklerinin hala tartışmaya açık olmasına rağmen, oksidatif stres ölçüm cihazlarının sayısının günden güne arttığı belirtiliyor.
Antioksidanlar ve Serbest radikaller
Antioksidanlar, serbest radikalleri kontrol altında tutarlar. Antioksidanlar, serbest radikallerin elektron kapmasını ve hasara neden olmasını engelleyen moleküllerdir. Antioksidanlar, yapıları bozulmadan serbest radikallere elektron verme yeteneğine sahiptir, bu sayede serbest radikal zincir tepkimelerini önlerler. “Antioksidanlar, işleri serbest radikalleri temizlemek olan doğal maddelerdir. Tıpkı liflerin bağırsaklardaki atıkları temizlemesi gibi, antioksidanlar da hücrelerdeki radikal atıkları temizlerler” diye açıklıyor Dr. Wright. En bilindik antioksidanlar olarak beta-karoten ve diğer karoten türevleri, lutein, resveratrol, C vitamini, E vitamini, likopen ve diğer bitkisel besinler sayılabilir.
Vücudumuz bazı antioksidanları kendisi üretebilir, fakat bu yetersiz kalır. Oksidatif stres, serbest radikaller ile antioksidanlar arasında dengesizlik (çok fazla serbest radikal ve çok az antioksidan) olması durumunda meydana gelir.
Antioksidanlar, beslenme yoluyla elde edilebilir. “Antioksidanlar sebze ve meyvelerde, özellikle renkli olanlarda bol miktarda bulunur. Örnek olarak dur, böğürtlen, çilek benzeri meyveler, domates, brokoli, ıspanak, fındık, yer fıstığı, Antep fıstığı gibi kuruyemişler ve yeşil çay verilebilir” diye anlatıyor Dr. Wright.
Antioksidanlar; 90’lı yıllarda serbest radikallerin kanser gelişimi, damar tıkanıklığı ve diğer kronik sorunlardaki olası etkilerinin fark edilmesiyle iyice tanınır hale geldi. Sonraki yıllarda, bilim insanları antioksidanların etkileri üzerinde çok sayıda araştırma yürüttü. Dr. Wright bunlara bir örnek veriyor; “Yaşla Alakalı Göz Bozukluğu Çalışması (AREDS) adındaki 6 yıllık bir çalışmada, C vitamini, E vitamini, beta-karoten ve çinko kombinasyonunun, yaşla alakalı sarı nokta hastalığının gelişimine karşı koruma sağladığı bulundu.”
Öte yandan Dr. Wright, Finlandiya’lı araştırmacıların beta-karoten üzerine yürüttüğü bir çalışmada, beta-karoten takviyesi alan sigara içicileri arasında, akciğer kanseri vakalarında artış bulunduğunu aktarıyor.
Araştırmacılar deneylerden çıkan karışık sonuçları veya antioksidanların serbest radikallere karşı etkili veya etkisiz olmasını sağlayan mekanizmayı tam olarak anlayabilmiş değil. Fakat araştırma sonuçları, antioksidanları gıda takviyeleri ile almak yerine, beslenme yoluyla almanın daha etkili ve güvenli olduğunu gösteriyor.
Serbest Radikaller ve Egzersiz
Biochemical Society Transactions dergisinde yayımlanan bir makaleye göre, yoğun aerobik egzersiz, oksidatif stresi tetikleyebiliyor. Yoğun kardiyo egzersizi sırasında enerji harcanması, kimyasal tepkimelerin serbest radikalleri daha hızlı üretmesine yol açıyor. Fakat bu yine de jimnastik salonuna gitmemeniz için bir bahane değil. American Journal of Clinical Nutrition dergisinde yayımlanan bir makalede ise; düzenli egzersiz, egzersizin neden olduğu oksidatif stresi azaltıyor. Çünkü düzenli fiziksel aktivite, antioksidan savunmasını iyileştiriyor.
Yoğun egzersizin oksidatif strese neden olduğu endişesinden yola çıkarak; atletlerde antioksidan takviyesinin etkileri gözlemek amacıyla çeşitli çalışmalar yürütüldü. American Journal of Clinical Nutrition dergisinde yayımlanan bir makalede, yoğun fiziksel egzersizde antioksidan takviyesinin herhangi bir faydası olmadığı belirtilmiş. Düzenli egzersizin kendisi, egzersiz tarafından tetiklenen oksidatif strese karşı antioksidan savunmasını arttırmak için yeterli.
Bu nedenle formda olmayanlar veya değişik aralıklarla halı saha maçı yapmak gibi düzensiz egzersiz yapanlarda, oksidatif stres tetiklenebilir. Düzenli egzersiz yapanların ise kaygılanması için bir neden yok.
Kaynaklar: